Hoşgeldin, Ziyaretçi:

l Kayıt Ol
Tarih: 26-05-2025, 06:29 AM
facebook twitter youtube google+
  • Reklam Ve Şikayet İçin Skype : live:.cid.219229f65ba170ae
  • Tüm Hakları Saklıdır https://herabetforum.net.

Merhaba! Sitemizde hiçbir şekilde yasa dışı bahis ve kumar oynatılmamaktadır. Bahis Platforum Sitesi, Türkçe dilini kullanan ve yurtdışında yaşayan kişileri bilgilendirmek amacıyla düzenlenmektedir. Bahis Forum sitesinde tanıtılan bahis firmaları Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre yasal olmayabilir. Türkiye'de ikamet eden ve paylaştığımız iddaa tahminlerini takip eden kişiler Sportoto iddaa bayileri olan Bilyoner, Nesine, Tuttur, Birebin, Misli ve Oley web sitelerinden bahis yapmalıdır. Digitürk ve D-Smart gibi platformların sahip olduğu telif haklarından ötürü sitemizde yayınlarına yer verilmemektedir.
Skype: live:.cid.219229f65ba170ae
Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adınız:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 178,200
» Son Üye: relaitvxxl
» Toplam Konular: 60
» Toplam Yorumlar: 64

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 39 kullanıcı aktif
» 3 Kayıtlı
» 36 Ziyaretçi
legitdumps79

Son Aktiviteler
[ http://vaild.work ] bes...
Forum: Yazarlar / Şiirler
Son Yorum: legitdumps79
17-05-2025, 08:45 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 40
[ http://vaild.work ] SEL...
Forum: Blog / Makale
Son Yorum: legitdumps79
17-05-2025, 08:16 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 48
[ http://vaild.work ] sho...
Forum: Herabet Forum
Son Yorum: legitdumps79
17-05-2025, 08:12 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 539
[ http://vaild.work ] Mon...
Forum: Duyurular
Son Yorum: legitdumps79
17-05-2025, 08:05 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 64
IGGM - Diablo 4 Gold, Ite...
Forum: Duyurular
Son Yorum: Christian
13-05-2025, 02:50 PM
» Yorumlar: 1
» Okunma: 697
http://vaild.work sell th...
Forum: Tanışma
Son Yorum: legitdumps79
13-05-2025, 12:12 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 116
http://vaild.work @ Sell ...
Forum: Üye Etkinlikleri
Son Yorum: legitdumps79
13-05-2025, 12:08 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 156
http://vaild.work @ SELL ...
Forum: Şikayet
Son Yorum: legitdumps79
13-05-2025, 11:49 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 72
http://vaild.work @ Buy V...
Forum: Haber / Tanıtım
Son Yorum: legitdumps79
13-05-2025, 11:44 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 70
http://vaild.work @ Shop ...
Forum: Herabet Giriş
Son Yorum: legitdumps79
13-05-2025, 11:38 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 68

 
  Hikaye Yazarı Ömer Seyfettin İle Serdar Yıldırım
Yazar: Serdar50 - 21-07-2024, 09:13 PM - Forum: Blog / Makale - Yorum Yok

HİKAYE YAZARI ÖMER SEYFETTİN İLE SERDAR YILDIRIM
Tarih 4-Ağustos-2023 Bursa'da bir kitap mağazasında çok değerli yazarlarımızdan Ömer Seyfettin ile beraberim:  " Sayın Ömer Seyfettin, bakın burası üç katlı bir kitap satış mağazası. İçinde binlerce kitap var.
Ömer Seyfettin: " Ya Serdar, beni buraya neden getirdin? Ben 1920 yılını hatırlıyorum. O zamanlar 36 yaşındaydım. İstanbul'da bir lisede öğretmenlik yapıyordum. "
" Evet doğru, bunları ben de biliyorum ama sizin bilmediğiniz bir şey var. 1920 dediniz. O zamandan şimdiki zamana 103 yıl geçti. 103 yıl sonra siz neredesiniz, hikayeleriniz nerede? "
" Ben o hikayeleri yazdım, durdum. Bir İstanbul gazetesinde bunlar her gün tefrika halinde yayınlanırdı. Biliyor musun Serdar, yurdumuzu düşmanlar istila ettiğinde ben subaydım. Çanakkale taraflarında askeri ciple gidiyorduk. Gökyüzünde bir yazı belirdi. Fethun karib.  ( Çanakkale’ye cephesini ziyarete giden heyeti edebiye içerisinde bulunan Ömer Seyfettin, yolda karşılaştıkları fevkalade bir hadiseyi Müjde adını verdiği hikayesinde anlatmıştır. Gün ağardığında heyet gökyüzünde ince bir duman ile “fethun karib” yazdığını müşahede etmiştir. Fethun karib, yakın bir fetih anlamındadır. ) 1915 yılı başlarıydı. Ne oldu? Neler oldu? Yolda gelirken ben Türküm dedin. Türkiye Cumhuriyeti dedin. Türkiye Cumhuriyeti'ne bravo da Osmanlı ne oldu? Bırak Osmanlı İmparatorluğu'nu Anadolu ne oldu? "

" Mustafa Kemal 19-Mayıs-1919 tarihinde Samsun'a çıktı. "
" Bunu biliyorum. "
" Türk Ordusu ve Mustafa Kemal bir buçuk yıl Sakarya Irmağı doğusunda konuşlandı. Mustafa Kemal onlara savaş öğretti. Türk Ordusu Mustafa Kemal önderliğinde ileri atıldığında yunan askerleri şehirleri, köyleri yakarak kaçtı. Kurtuluş Savaşı'nı kazanan Mustafa Kemal, Türkiye Cumhuriyeti'ni kurdu. Tarihe ismini altın harflerle yazdırdı. "
" Mustafa Kemal adını daha önce defalarca duymuştum. Cumhuriyet yıllarına ömrüm vefa etmedi. Şu an çok sevinçliyim ve çok mutluyum. "
" Mustafa Kemal kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk cumhurbaşkanı oldu. 10-Kasım-1938 'e kadar 15 yıl bu görevini devam ettirdi. 24 Kasım 1934 yılında Atatürk soyadını aldı. Artık O Mustafa Kemal Atatürk'tü. "
" Serdar, Atatürk hakkında kitaplar var mı burada? "   
" Evet var. "
Atatürk kitapları reyonuna gittik ve Ömer Seyfettin'e kitaplarda yazılanları okudum. Her iki dakikada bir Ömer Seyfettin tarafından, Atatürk ayakta alkışlandı. Daha sonra birlikte Ömer Seyfettin kitapları reyonuna yöneldik. İki elime birer kitap aldım. Bakın, dedim, bu kitapta Kaşağı hikayeniz var. Bu kitapta da Kütük hikayeniz bulunuyor.
Ömer Seyfettin: " Vay benim canlarım, ciğerlerim. Aradan 103 yıl geçmiş ve hikayelerim unutulmamış. Bir yazar aradan 50 yıl geçmiş ve hatırlanıyorsa unutulmamış demektir. Artık o yazar olmuştur. Ey Serdar Yıldırım, ben artık yazar oldum mu? "
" Evet oldunuz, hem de çok değerli, unutulmaz bir yazar oldunuz. "
" Yaşasın, ben şimdi çok mutluyum. "
Ömer Seyfettin tansiyon ve şeker hastasıydı. Atina'da 10 ay esir kaldı.  İstanbul'a geldikten sonra tansiyon ilaçları kullanmaya başladı ama şeker ilacı yoktu. 6 Mart 1920 yılında aramızdan ayrıldıktan 2 yıl sonra şeker ilacı icat edildi. Şu şeker ilacını 4-5 yıl önce icat etseydiniz olmaz mıydı? Ömer Seyfettin size nice yeni hikayeler armağan ederdi.

SON

Bu konuyu yazdır

  Robot Kartal - Yazan Ve Okuyan: Serdar Yıldırım
Yazar: Serdar50 - 21-07-2024, 09:10 PM - Forum: Blog / Makale - Yorum Yok

ROBOT KARTAL
Yazan Ve Okuyan: Serdar Yıldırım
https://www.facebook.com/100000848112519...5237761671

Bu konuyu yazdır

  Başkomutan Mustafa Kemal - Serdar Yıldırım
Yazar: Serdar50 - 21-07-2024, 08:00 PM - Forum: Yazarlar / Şiirler - Yorum Yok

BAŞKOMUTAN MUSTAFA KEMAL
Osman Gazi, Osmanlı Beyliği'ni kurdu
Zamanla beylik devlet oldu
Padişahlar Türk'tü, halk Türk Halkı'ydı
İmparatorluk içindeki halklar çoğaldı sınırlar genişledikçe.
*                *                *                *
Böylece aradan üç yüz yıl geçti
Saraylar çoğaldı  İstanbul'da, Edirne'de, Manisa'da
Savaşa giden ordunun başında padişah görülmez oldu
Büyük toprak kayıpları yaşandı, Anadolu düşman doldu.
*                *                *                *
Anadolu şahlandı Mustafa Kemal önderliğinde
Bağrına saplanan hançeri söküp attı
Sıkılı bir yumruk olmak, halkın gücüne güç kattı
Sekiz yıl süren Kurtuluş Savaşı zaferle sonuçlandı.
*                *                *                *
Uzun uğraşlardan sonra Türkiye Cumhuriyeti kuruldu
Meclis toplanarak Mustafa Kemal'i Cumhurbaşkanı seçti.
Meclisin Büyük Kurtarıcı'ya vefa burcu bitmemişti
Ebedi Başkomutan Mustafa Kemal'e Atatürk soyadını verdi.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım

---------------------------------------------------
 

MUSTAFA KEMALCİ OLMAK
İnsanoğlunun yüzyıllardır süregelen
Kalıplaşmış bir düşüncesi vardır
Doğrusu budur diye ortaya çıksan
Göz ucuyla sana bakarlar
Ama yanlışın peşinden giderler.
*                *                *                *
Gözünün önünde bir Mustafa Kemal vardır
Senin inandığın kalıpları
Paramparça eden
Daha iyisi, daha güzeli, bu değil mi?
Neden hala parçalanmak istiyorsun?
*                *                *                *
Bir Mustafa Kemal ki, çok büyük ve görkemli
Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük
Savaş kahramanı
Sen kimsin, Mustafa Kemal'i beğenmeyen
Sen tarihin akıl odalarına sığmazsın.
*                *                *                *
Sana Türk olmayandan fayda gelmez
Sen gerçek Türk'ten fayda bekle
Atatürk'ü sevmeyenlerden değil
İnsanlığın en büyük kurtarıcısından
Yardım bekle.
*                *                *                *
Dünya Atatürk'e önem verse
Devrimleri ışığında hareket etse
Savaş bir cinayettir dese
Ne Hitler olurdu, ne Mussolini.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım


------------------------------------------------


NASIL BİR DÜNYA İSTİYORUM?
Milliyetçiliğin  en üst düzeyde olduğu
Boşlukta sallanmadığı yaşam standardının
Kesin çizgilerle belirlendiği ülkelerin sınırlarının
Komşu bir ülkenin ordusunun
Bu sınırı geçmeyeceğinin güvence altında olduğu
Fethetmeci bir grubun çıkıp da
Ben burayı fethederim
Çağ açıp çağ kapatırım demeyeceği
Bir düşünce sisteminin garantisi olmak istiyorum.
*                *                *                *
Barış diyelim, sevgi diyelim
Kardeşlik diyelim
Savaş kaçınılmazsa bunu
Bilim ve teknoloji için kullanalım
İnsanlığa çağ atlatalım
Sevgi ve barışın egemen olduğu
Yeni bir dünya kuralım.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım


--------------------------------------------
 

CESUR ÇOCUK
Yıl 1915 Çanakkale.
İngiliz ve fransız savaş gemileri
Bomba yağdırıyor, Türk siperlerine
Buna karşılık Türk topçular
Aşağı kalmıyor düşmandan
Hedefi 12'den vuruyor, her atışta
Pek çok gemiyi boğazın
Karanlık sularına gömüyor.
*                *                *                *
Aylardır süren bir savaş bu
Türk subayları arasında
Bir düşüncedir gelişiyor:
Çanakkale'de savaşan
En cesur asker kim?
Tahmin edildiği gibi siperden başını
Aşağı indirmeyen Mustafa Kemal ilk sırada
İkinci kim olabilir?
Bundan doğuyor tartışma.
*                *                *                *
Cepheler arası telgraf yazışmaları
Dur durak bilmiyor
Kocaçimen, Conkbayırı, Anafartalar
Adayımız işte bu, ikinci biziz diyor.
*                *                *                *
Ben de zaman gezgini olarak
Zaman makinemin başındayım
Zaman saatini geçmişe kurarak
Büyük kader değişikliğine sebep olmadan
Yaşanmış yıllara dönülebilir
Bence geleceğe gidilemez.
Yaşanmamış bir geleceğin tekrardan
Yaşanması beklenemez.
*                *                *                *
Çanakkale 1915 telgraf yazışmaları
Zaman makinemin ekranına düşmeye başladı.
Bir göründüm, bir yok oldum.
Çanakkale 1915' e
Zaman ayarını yaptım
Start düğmesine bastım
15-20 saniye içinde
Çanakkale'de olacaktım.
Mert, yiğit, korkusuz kimmiş
Gösterecektim dünya aleme.
*                *                *                *
Çanakkale'ye geldiğimde
Göz gözü görmüyordu siperlerde
Gemilerden atılan bombalar
Tanımıyordu yaşam şansı
Bir inanılmazın içine düşeceğimi
Biliyordum ama inanılmazın bu derece
İnanılmaz olacağını tahmin etmemiştim.
*                *                *                *
Anafartalarda Mustafa Kemal
Denize en yakın siperde
Emirler yağdırıyor, bağırıyor
Sinirli ama çok sinirli
Ben de o siperde belirdim
Baktım ayaktayım, yere yattım
Hedef küçültüm.
*                *                *                *
Mustafa Kemal beni gördü
Yanıma geldi
Kalk ayağa asker, ne yapıyorsun
Orada, diye sordu
Bir kuruşum vardı, düşürdüm
Onu arıyordum, dedim.
Ayağa kalktım, asker selamı verdim.
Mustafa Kemal: Seni tanıdım, çocuk.
Bu defa durum bambaşka
Bizden sonrası vatan, bizden sonrası namus
Bu savaş, Türk'ün Kurtuluş Savaşı'dır
Savaşacağız, yenilmeyeceğiz.
*                *                *                *
Avcı bir ingilizin attığı kurşun
Ciğerparemi deldi
Serdar Yıldırım'ın dünyadaki macerası
Bu kadar kolay son bulamazdı
Mustafa Kemal dedi: Vuruldun çocuk!
Kurşun göğsünü parçalamış
Yaşadığın yıla bir an önce dön 
Kurşun etkisini kaybeder.   
*                *                *                *
Doğruydu bu.
Bir süre sonra yaşadığım yıla geri döndüm
Birkaç gün sonra
Mustafa Kemal'e bir telgraf gönderdim
İyiyim, yaşıyorum, mutluyum, yazıyorum
Daha sonra Mustafa Kemal'den telgraf geldi:
Sana atılan kurşun düşmanları yok edecek
O kurşun büyüyecek dev olacak
Anadolu'da devlet olacak
Kuracağım Türkiye Cumhuriyeti
İlelebet payidar kalacak.

SON

ATATÜRK 135 YAŞINDA
Yazan Ve Okuyan: Serdar Yıldırım
https://www.facebook.com/ayla.guleryildi...0848112519

Bu konuyu yazdır

  Karagöz İle Hacivat: İbiş Sırtlan Avında
Yazar: Serdar50 - 28-06-2024, 08:09 PM - Forum: Blog / Makale - Yorum Yok

KARAGÖZ İLE HACİVAT: İBİŞ SIRTLAN AVINDA
İbiş ok ve yay alarak Uludağ'a sırtlan avına çıkmış. Gezmiş, dolaşmış, ortalıkta hiç sırtlan yokmuş. Derken, Serdar Yıldırım'a rast gelmiş. Serdar yaşadığı zamandan 650 yıl gerideymiş. Elinde tüfek varmış, belinde fişek doluymuş. İbiş'e aslan avına çıktım, demiş.
İbiş: " Hani ok, hani yay? Neyle vuracaksın aslanı? "
Serdar: " Bak İbiş, ok ve yay ilkel silahlar. Bu gördüğün tüfektir. Tüfeğe şu fişeklerden koyarsın, sonra tetiği çektin mi, dan, hop aslan yerde. "
İbiş: " Küçücük fişek mi aslanı yere düşürecek? Fişek aslana çarpar sonra aslan sana kızar. Kaçarken tozu dumana katarsın. Hele yakalamasın aslan seni, bir lokmada yutar. "
Serdar: " Öyle değil işte. Fişek aslanın vücudunu deler geçer. "
İbiş: " Dediğin gibi olsun. Sen bu tüfekle aslan avladın mı? "
Serdar: " Avlamam mı? Yüzden çok aslan vurdum."
İbiş: " Yüzden çok mu? Hepsini Uludağ'da mı vurdun? "
Serdar: " Tabi ya ne sandın? "
İbiş: " Ama Uludağ'da aslan yok diyorlar. "
Serdar: " Var canım, olmaz olur mu? Ormanın derinlikleri aslan kaynıyor. İstersen gidelim, bak Uludağ'da aslan var mı, yok mu, kendi gözlerinle gör. "
İbiş: " Çok isterdim ama şunu başka bir güne bıraksak. "
Serdar: " Sen nasıl istersen İbiş. Aslan avı cesaret isteyen bir iş. Kolay olsaydı her önüne gelen aslan avcısı olurdu."
İbiş ile Serdar çene yarıştırırken ileriden iki avcının geldiğini görmüşler. Bunlar Karagöz ile Hacivat'mış. Karagöz ile Hacivat, İbiş'i tanıyorlarmış, Serdar ile de tanışmışlar.
Karagöz Serdar'ın aslan avına çıktığını duyunca şaşırmış. Tüfek, fişek olayını duyunca aklı karışmış. Serdar, ben bu tüfekle Uludağ'da yüz aslan vurdum, deyince kaşları çatılmış.
Karagöz: " Bak Serdar, bol keseden konuşma. Ben böyle şeylere kızarım. İbiş de atar tutar ama sen onu beşe katladın. İbiş'i dövdüm, seni de döverim. "
Bunun üzerine Serdar: " Geçen kış aralık ayında Uludağ'a çıkmıştım. Ne bereketli avdı. Dört tane gergedan avladım. " deyince Karagöz Serdar'ın üstüne atıldı. Aralarında bir boğuşma başladı. İkisi birlikte yere yuvarlanınca Serdar İbiş'in yardımıyla Karagöz'ün elinden kurtuldu, kaçmaya başladı. Karagöz Serdar'ın peşine takıldı. Az sonra yorulan Karagöz bir taşın üstüne oturarak Hacivat'ın ve İbiş'in gelmesini beklemeye başladı. Onlar geldikten sonra Karagöz:  " Geyik gibi koşuyor, yakalamak ne mümkün. "
Hacivat: " Aman Karagözüm, yakalayamadın iyi oldu. "
Karagöz: " Nee? Sen hangi taraftansın Hacivat? "
Hacivat: " Ben senin tarafındanım Karagözüm. "
Karagöz: " Ama ondan tarafa çıktın. "
Hacivat: " Serdar İbiş'le konuşurken, biz araya girdik. Nasıl olsa bir şey vuracağımız yok. Bırak anlatsın. Avda böyle hikayelerin anlatılması ava renk verir. Ortam neşelenir. Bol bol gülünür. "
Karagöz: " Orhan neşelensin, gülsün. Ben gülemem. Boş keseden böyle avcı hikayelerini duyunca kan beynime çıkıyor. "
Hacivat: " Canım Karagözüm, büyüklük göster. Bırak gelsin, anlatsın. "
İbiş: " Sen büyüksün, yücesin, güçlüsün Karagöz Baba. He mi, geliversin mi? "
Karagöz: " Siz bu kadar istedikten sonra.. Gelsin bakalım. "
Hacivat'ın çağırmasıyla Serdar anında onların yanında bitti. Karşısındaki Karagöz'ün kara gözlerinin içine bakarak avcı hikayelerinin son versiyonunu anlatmaya başladı:
" Bir çakal varmış. Bu çakal tilkiden kurnaz, kurttan kavgacıymış. Kaplanları rakip bilmiş. Uludağ'da günün her saati kaplan kovalarmış. Kaplanların çakal karşılarına çıkacak diye ödü koparmış. Olaydan haberim oldu. Tüfek, tesisat kuşandım. Tam tekmil çakalı aramaya koyuldum. Çakala benim onu aradığımı söylemişler. Çakal yüz arkadaşını toplayıp geldi, benim etrafımı sardılar. Tüfekle çaktım aldım. Son kalan çakal, çak al beni de, dedi. Çaktım o çakalı da aldım. Dünya kurulalı beri böyle bir avcı görmekse Uludağ'ın kısmeti oldu. Uludağ benimle ne kadar gururlansa azdır. "
Müdahale etmemek için kendini zorlayan, hırstan dudağını ısırarak kanatan Karagöz dinamit gibi patladı. Önüne çıkan İbiş'e vurdu, Serdar'a vurdu. Yere yuvarlanan İbiş'le Serdar, kaçıp gitti. Karagöz'ü sakinleştirmek Hacivat'a düştü. İleride dere boyunda İbiş'le Serdar yüzlerini yıkayıp, su içtiler, biraz kendilerine geldiler.
İbiş: " Karagöz amma kızdı ha. Arada ben de tokadı yedim. Gülüp geçeceği yerde kızıyor. "
Serdar: " Doğru İbiş. Ben böyle hikayeleri eğlencelik olsun diye anlatıyorum. Son hikayeyi anlatırken, onun gülmese bile kızmayacağını düşündüm. Gülmedi ama kızdı. Hem çok kızdı. Hacivat'ın güldüğü yanına kar kaldı. Sen ne kar ne zarardasın. Ben de bu işten sebeplendim. "
İbiş: " Nee, sebeplendin mi? Tokadı yedin yeri öptün, sonra? "
Serdar: " Bir haftadır ağrıyan çürük dişim vardı. Sallanıp duruyordu. Korkudan dişçiye gidememiştim. Karagöz bir tokatta o dişi bana yutturdu. Buraya gelirken konuşmadık ya dilimi diş oyuğunda tutup kanı durdurdum. Derede ağzımı çalkaladım. İnanmazsan gel de bak. "
İbiş gelir, bakar: " Gerçekten oradan yeni diş çıkmış. Belli oluyor. " der ve kahkahalarla güler.

SON

Bu konuyu yazdır

  Keloğlan Don Kişot'a Karşı
Yazar: Serdar50 - 28-06-2024, 08:02 PM - Forum: Blog / Makale - Yorum Yok

KELOĞLAN DON KİŞOT'A KARŞI
Bir varmış, iki varmış, üç varmış, beş varmış. Bir Keloğlan varmış. Canı çalışmak istemezmiş, bütün gün evde yan gelip yatarmış. Bir de Don Kişot varmış. Yel değirmenlerine savaş açmış. Nerede bir yel değirmeni görse hücum deyip saldırırmış. Don Kişot'un yolu bir gün Anadolu'ya düşmüş. Anadolu'da çok aramış ama yel değirmeni bulamamış. Köylülerle, kasabalılarla konuşmuş, hayallerini anlatmış. Herkes, ey Don Kişot, senin ilacın Keloğlan'dır. Keloğlan'ı bul, onunla konuş, bize anlattıklarını ona da anlat, sana yol gösterir, demişler. Don Kişot, kim bu Keloğlan, diye sormuş ama her kafadan bir ses çıkmış. Anlatmışlar da anlatmışlar, Keloğlan'ın tanımını yapmışlar. Bir zamanlar padişahın kızıyla evlenmiş, gün gelmiş, padişah olmuş. Kaf Dağı'nın ardından altın kılıcı bulup getirmiş. Cengiz Han'ın hazinesini bulmuş ve daha neler neler... Keloğlan'ın anası evde un eler. Un bitince oğlunu değirmene yollar.

Bunun üzerine Keloğlan evde kalan yarım torba buğdayı almış ve değirmenin yolunu tutmuş. Değirmenin önünde köylüler, yanlarında buğday dolusu çuvallar, sıraya girmişler. Üç, dört çuvalla gelenler bile varmış. Keloğlan elindekini koltuğunun altına kıstırıp usulca sokulmuş ve en arkada durmuş. Sonrada torbasını sıraya sokmuş. Keloğlan'ın torbasını görenler sormuş: " Keloğlan o torbadaki buğday için, değirmen taşını döndürdüğüne değer mi? Dörtte birini değirmenci alır, sana bir avuç buğday kalır. Sen iyisi mi torbadaki buğdayı kuşlara at, selam ver bize git evde sırtüstü yat. "

Keloğlan bu, laf altında kalır mı? Ne zeytinyağıdır o, karşısında şah olsa, padişah olsa üste çıkar:  " Yok canım ağalar, bu torba akıncıdır, ordu arkadan gelir. Yirmi arabada iki yüz çuval buğday. Gelen buğdaylar buradakilerden on misli fazla. Siz çuvalınıza sahip çıkın gerisi kolay. " deyince köylüler, yutkunup önlerine dönmüşler.

Aradan zaman geçmiş. Ön sıralardan Keloğlan'a bakıp konuşanlar, senin ordu neden gelmedi, diyenler çoğalmış. Ordu gelmemiş ama zırhlar giymiş at üstünde, mızrak el üstünde Don Kişot çıkagelmiş: " Ben Don Kişot. Bir Keloğlan varmış. Bir zamanlar padişahmış. Onu ararım. "
Tanıyanlar Keloğlan'a bakmışlar, ona bir bakış fırlatmışlar. Bakışların bir gence yöneldiğini gören Don Kişot anında durumu kavramış. Günlerdir aradığı, taradığı ama asla saçlarını tarayamayacağı bir kel karşısındaymış. Ayrıca bu kel karşısında eğilip bükülmüyor, dimdik duruyor ve başındaki takkesini çıkarıp selam veriyormuş. Don Kişot olayı beyninin kıvrımlarında değerlendirmiş. " Bir zamanlar padişahmış, altın kılıcı varmış. Cengiz Han' ın hazinesini bulmuş. Benden korkacak değil ya. Selam vermesi onun şanındandır, selamına karşılık vermek benim asaletimdendir. Atımızdan inelim ve Keloğlan'ın kervanına binelim. Bakalım bu kervan beni ve Sanço'yu nereye götürecek? "
Don Kişot at üstünde, yardımcısı Sanço Panza eşek üstünde yolculuk yaparlarmış. Sanço Panza aşırı gittiği zamanlarda efendisi Don Kişot'un beynine frekans ayarı yaparmış ama yaptığı ayar hiç bir zaman tutmazmış: " Efendim, bu Keloğlan dedikleri cin fikirli biri. Onun rüzgarına kapılmayın, Anadolu'da yolunuzu şaşırmayın. Keloğlan sizi suya götürür, su içirmeden geri getirir. "

Bunun üzerine Don Kişot şöyle demiş: " Keloğlan'ın cin fikirli olması iyidir. Onun rüzgarına kapılayım da Anadolu'da yel değirmeni bulayım. Yel değirmenleriyle savaşayım, onları yeneyim. "
" Aman efendim, yel değirmenlerine karşı savaştınız ama yenilen hep siz oldunuz. İnsanlar sizi dövdüler. Dayak yemekten bıkmadınız mı? "
" Kes Sanço, palavrayı kes. Ben hiç yenilmedim, galip gelen taraf ben oldum. Kim beni dövmüş? İnsanların beni dövmesi mümkün değil. Benim savaşım yel değirmenlerine karşı ve bir gün onlara boyun eğdireceğim."
Keloğlan, Don Kişot ile Sanço'nun arasına yumuşak iniş yapmış:
" Beyzadem ve asilzadem Don Kişot.
Anadolu'da yel değirmeni çoktur.
Onlar size savaş açmışlardır.
Burada bir an durmanız akla zarardır. "

Keloğlan böyle söyleyince Don Kişot atını mahmuzlamış. Mızrağını ileri doğru uzatmış, hücum diye bağırmış ve ileri atılmış. Artık Don Kişot'u durdurmak kimsenin harcı değilmiş. Peşinden Sanço Panza: " Efendim, durun, isterseniz bana vurun ama Keloğlan'a inanmayın " diye bağırmış ama nafile. Don Kişot gitti, gider. Değirmene saldıran Don Kişot yere yuvarlanmış.  Keloğlan ve Sanço Panza, Don Kişot'un yardımına koşmuşlar. Ona su içirmişler, biraz kendine getirmişler.
Keloğlan: "Beyzadem, ben size şaka yapmıştım.
Sözlerime önem vermeyin diye göz kırpmıştım.
Önünüze çıkan ilk değirmene saldırdınız.
Bunlar yel değirmeni değil su değirmeni.
Yel değirmeni bulmak isterseniz
Denizin karşı kıyısındaki Tekirdağ'a gitmelisiniz. "

Keloğlan'ın dediklerini duyan Don Kişot atına atlamış. Mudanya'dan girmiş, Tekirdağ'dan çıkmış. Peşinden giden Sanço Panza, efendim, lütfen beni bekleyin, diye bağırarak bata çıka Tekirdağ'a ulaşmış. Tekirdağ'da ve pek çok şehirde, kasabada yel değirmeni arayan Don Kişot sonunda ülkesi İspanya'ya ulaşmış. Sanço Panza ile birlikte yel değirmenlerine karşı savaşını sürdürmüş.  Keloğlan sonraki günlerde çevresindekilere: " Arkadaşlar, ben hayatımda Don Kişot kadar dolduruşa gelen birine rastlamadım. Adama, yürü, dedim, Marmara Denizi'ni at üstünde geçti. Ağzım açık arkasından bakakaldım. Atla desem uçurumdan atlardı, günahı onun boynuna. Bu adamdan ne köy olur, ne kasaba, aklı başından aşmış, gelmez artık hesaba.

Boşuna değil, dünya çapında meşhur olmuş.
En ücra köşelerde nam salmış.
Şimdi bile adını bilmeyen yokmuş.
Bin yıl sonra adı saygıyla anılırmış.

Ey siz okurlarım bana ne dersiniz?
Don Kişot dedin durdun, boş ver şimdi Don Kişot'u.
Sen kendinden haber ver, bin yıl sonra neredesin?
Don Kişot'tan önde misin, yoksa geride misin?

Ben Don Kişot'tan önde hep ilerideyim.
Adım Keloğlan, ne Ahmet ne Feride'yim.
Masal kahramanlarının bulunduğu bir büyük serideyim.
Adım önde yazılır, on bin yıl sonra bile birinciyim. "

SON

Yazan: Serdar Yıldırım

Bu konuyu yazdır

  Cüce Kadının Ölüm Korkusu
Yazar: Serdar50 - 28-06-2024, 07:59 PM - Forum: Blog / Makale - Yorum Yok

CÜCE KADININ ÖLÜM KORKUSU
Tek katlı, ahşap köy evindeki hareket birden duruldu. Sevincin yerini üzüntü aldı. Ayşe Hanım doğum yapmış, kız çocuğu dünyaya getirmişti. Ufacık-tefecik, küçücük bir kız çocuğu. Aradan on yıl geçti, on beş yıl geçti, yirmi yıl geçti, ama onun boyu 95 cm. idi, yani 1 metre bile değil. Daha sonra da boyu hiç uzamadı zaten, hep 95 cm. kaldı. Siyah saçlı, kahverengi gözlü ve güzel yüzlüydü. İyi kalpli, düşüncesi berrak, iradesi güçlüydü. Fakat zaman zaman elinde olmadan insanların bakışlarından etkileniyor ve bazı geceler sabaha kadar ağlıyordu.  Meral yirmi beş yaşındayken kendinden 10 cm. daha uzun olan Hakkı adında zengin bir adamla evlendi. Bu evlilikten bir oğlu oldu. Oğlunun boyu normaldi, daha dokuz yaşındayken annesinden bir karış uzundu. Hakkı’yı çiftlikteki akrabaları öldürünce, Meral dağlara kaçtı. Buna sebep Hakkı’nın cüce olmasıydı. Akrabaları onu kısa boyundan  dolayı yüz karası olarak görüyordu. Nasılsa miras oğluna kalıyordu; hem oğlu cüce değildi. Hakkı’nın bir çocuğu daha olsa ve cüce kalsa. İşte buna izin vermeyecekti akrabaları.

Meral dağlara kaçarak canını kurtarmıştı, yoksa onu da öldüreceklerdi. Onun mağaralardaki, ağaç kovuklarındaki yaşamı uzun sürdü. Elbisesi yırtık-pırtık, ayakkabısı ise yoktu. Yalınayak geziyordu. Yorgan yoktu, battaniye yoktu, yatak yoktu. Çok zordu kış günleri, sabahları uyanınca zangır zangır titriyordu. Bazı günler elleri-ayakları buz kesiyor, damarlarında donan kanı hareket ettirmek için ağzıyla hohluyordu. Sıcacık odada karnı tok olarak bulunsaydı bundan hiç şikâyet etmezdi. Dağlarda bulduğu sebze ve meyveleri yiyor, dereden, gölden su içiyordu. Ispanak ve pırasa pişmiş olarak servis yapılınca yemek kolay ama Meral bunları çiğ olarak yiyordu. Zorluğunu denemeyen bilmez. Bir de ekmek vardı. Sıcacık, mis kokulu ekmek. Bazı şeylerin değeri yokluğunda fark edilir. Meral ekmek bulamamasına çok içerliyordu. Artık tadını unuttuğu, adını zar-zor hatırlayabildiği ekmek.

Aradan on altı yıl geçti. Dağlarda geçen on altı yıl. Meral elli yaşındaydı. Sıcak bir yaz gecesi uyku tutmuyordu. Ormanda uzanmış yatıyordu. “ Oğlum, diye düşündü, Meral. Canım oğlum, acaba şimdi nerededir? Büyük bir ihtimalle çiftliktedir. Yirmi beş yaşında olmalı. Belki evlenmiştir. Aslan gibi olmuştur. Şöyle uzun boylu, yakışıklı. Beni hatırlar mı ki? Anacığını. Tabi hatırlar, o zamanlar dokuz yaşındaydı. Oralara geri dönsem oğlumu görebilir miyim? “ İşte, Meral’in düşündüğü son cümle onu harekete geçirdi. Aniden ayağa kalktı ve çok uzaklardaki çiftliğe doğru yola çıktı.  Günlerce yol yürüdü Meral, dağdan dağa geçti. Önüne kurt çıktı. Ağaca tırmanarak zor kurtuldu. Kurt onu ayak bileğinden ısırmıştı. Kanayan yaranın üstüne yaprak koyup sarmaşıkla sardı. Ertesi gün davul gibi şişti ayak bileği. Bazı günler ağrıyan ayağının acısına dayanamayıp saatlerce baygın yattığı oldu. Zamanla ayağı iyileşti. Yara tamamen kapandı. Meral tekrar çiftliğe doğru yürümeye başladı. Meral, aylar sonra çiftliğin yakınlarına geldi. Çiftliğe yaklaşmıştı ki, at üstünde genç bir adam Meral’in önüne çıktı:  “ Dur, kimsin? Adın ne senin? “ diye sordu.
Cüce kadın: “ Adım Meral “ diyebildi.
Genç adam: “ Meral mi? Tanıdım seni. Sen benim annemsin. “
Cüce kadın: “ Annen miyim !? “
Genç adam attan inip cüce kadının önünde diz çöktü, ellerini tuttu:  “ Annemsin. Ben senin oğlun Emin’im. “
“ Emin, sonunda kavuştum sana. Babanı akrabaları öldürdü. Ben dağlara kaçıp canımı kurtardım. Seni bulma isteği yaşama sevincimi ateşledi. Dayanılması güç acılar çektim, ama ölmedim. Canım oğlum, kocaman adam olmuşsun. “
“ Evet, anne, kocaman adam oldum. Babamı öldürenleri kendi ellerimle kolculara teslim ettim. Altı yıldır dağlarda gece-gündüz demeden hep seni aradım. İşe bak ki, ben seni bulamadım, sen beni buldun. Sen annelerin annesisin. “

SON

Yazan: Serdar Yıldırım

Bu konuyu yazdır

  Dev Hamsi - Serdar Yıldırım
Yazar: Serdar50 - 28-06-2024, 07:56 PM - Forum: Blog / Makale - Yorum Yok

DEV HAMSİ
Yavru hamsi annesi ile birlikte Karadeniz’de yaşıyormuş. Onlar sık sık deniz yüzeyine çıkıp etrafı seyrediyormuş. Yavru hamsi annesini sorduğu sorularla bunaltıyormuş: “ Anne, bu dünya niye var? Sen neden varsın? Ben neden varım? Bu deniz niye dalgalı? Neden büyük balıklar küçük balıkları yiyor? “
Annesi yavru hamsinin sorduğu sorulara bir cevap bulamazken, yavru hamsi bir soru daha sormuş: “ Anne, sen anne olmuşsun ama neden az büyümüşsün? Pek çok balığın yavrusu senden büyük. “
Bunun üzerine annesi: “ Yavrum, hamsiler en çok yirmi santimetre olurlar. Bizim cinsimiz böyle. Fazla uzamıyoruz. “
Yavru hamsi: “ Anne, balinalar yirmi metre olurmuş. Ben de büyüdüğümde yirmi metre olabilir miyim? Bunun için ne yapmam gerekir? “
Anne hamsi: “ Canım yavrum, beni geçen yıla döndürdün. Aynı şeyi ben de düşünmüştüm. O zamanlar senin kadar bir yavruydum. Palamut sürüsü, bizim sürüyle birlikte annemi de yutmuştu. Tek ben kurtulmuştum ama bu koca denizde yalnız ve çaresiz kalmıştım. Birden uzaklardan gökkuşağı belirdi. Gökkuşağının altından geçenin dileği kabul olurmuş. Çok uğraşmama karşın, gökkuşağına erişemedim. “
Yavru hamsi: “ Anne, gökkuşağının altından geçebilseydin, ne kadar büyümek isterdin? “
Anne hamsi: “ Dünya denizlerinde yaşayan en büyük balık olmak isterdim. Değil palamut beni yutacak, köpekbalıkları bile benden korkardı. “

Anne hamsi birden bakışlarını uzaklara çevirmiş. Gözlerini kısmış. Denizle göğün birleştiği yere yakın, çok uzaklarda, gökyüzünde, gökkuşağı belirmiş. İki ay önce deniz dibine kırk bin tane kadar yumurta bırakmış ama tamamına yakını deniz canlıları ve balıklar tarafından yenmiş, yutulmuş. Sadece bu, şimdi yanında olan ilk ve tek yavrusu yumurtadan çıkıp, dünyaya merhaba demiş. Onun sorduğu sorulara bakıp da bazı yaşam normlarına diş geçirebileceğini anlamış. Standartlar paramparça olmalıymış. Böylece denizaltı dünyasında hamsi, değişim geçirerek, yeniden doğarmış.
Anne hamsi: “ Bak yavrum, ileride gökkuşağı belirdi. Git ve onun altından geç. Dilek dilemeyi unutma. “

Yavru hamsi hızla ileri atılmış. İşte gökkuşağı oradaymış. Hemen şimdi altından geçerim, diye düşünmüş. Aya giden füzeden daha hızlıymış. Yeryüzünün tüm karmaşasını önüne katmış, kovalıyormuş. Aniden önüne bir palamut çıksa ne yazarmış? Bir palamut değil, bin palamut bir damla duman olsa üfler geçermiş. Yavru hamsinin şansına gökkuşağı bu sefer yakındaymış. Gökkuşağının altından geçerken, dünya denizlerinde yaşayan en büyük balık olmak istiyorum, demiş.
Yavru hamsi hareketlerinin yavaşladığını fark etmiş. Başı dönüyor ve gözleri kararıyormuş. Ağır ağır ilerlemeye devam etmiş. Başının dönmesi geçmeye başlamış. Artık gözleri kararmıyormuş. Etrafında toplanan balıklar, hayret dolu bakışlarla ona bakıyorlarmış.
“ Ne kadar da büyük! “
“ Hamsi değil mi o? “
“ Hiç bu kadar büyük hamsi olur mu? “
“ Olmaz ama olmuş işte. “ diye konuşuyorlarmış.
“ Fazla yanına sokulmayalım, bizi yutmasın. “
“ Akıllım, hamsiler balık yemez ki, onlar planktonla beslenir. “
“ Kaç metre var bunun boyu? “
“ Yirmi metre var. “
“ Hey, dev hamsi, sen bu boyla Karadeniz’de barınamazsın, okyanusa gitmelisin. “
Dev hamsi konuşmuş: “ Neden barınamazmışım? Ben bu denizde doğdum. Ben Karadeniz hamsisiyim. “
“ Normal boyutlarda olsaydın olurdu ama bu boyutlarda olmaz. Dev gövdeni besleyecek kadar plankton burada bulamazsın. Karadeniz’in iki yüz metreden aşağısında yaşam yoktur. Dar alanda hareketlerin kısıtlanır. Var git okyanusa dünya seni tanısın. “
Dev hamsi iki gün oralarda annesini aramış. Balıklardan öğrendiğine göre, hamsi sürüsü ile birlikte annesi de, palamut sürüsünü peşine takmış, İstanbul Boğazı’ndan Marmara’ya kaçmış. Zaten okyanusa gitmek için, Marmara’dan geçmesi gerekliymiş. Dev hamsi, annesini Marmara Denizi’nde arayacakmış.

Dev hamsi bir hafta boyunca annesini Marmara’da aramış ama bulamamış. Yavruyken palamutlara yakalanmayan annesi şimdi hiç yakalanmazmış. Balıkçı ağlarına takılmadıysa, bir yerlerde mutlaka saklanıyormuş. Bu iri cüssesiyle onu kıyıda, köşede araması olanaksızmış. Dev hamsi daha sonra Çanakkale Boğazı’ndan geçerek Ege’ye, oradan da Akdeniz’e ulaşmış. Dev hamsiyi kıyılardan ve gemilerden gören insanlar fotoğrafını çekmiş.

Dev hamsi dört ay Akdeniz’de kalmış. Pek çok yeri gezmiş, dolaşmış. Burada yaşayan deniz canlılarıyla arkadaş olmuş. Birkaç yerde köpekbalıklarıyla karşılaşmış. Ortalama dört-beş metre boylarındaki köpekbalıkları dev hamsiye hayret dolu bakışlarla bakmışlar. Çok şaşırdıklarını söylemişler. Ona dostça davranmışlar. Nasıl olup da bu kadar büyüdüğünü sormuşlar. Dev hamsi de olanları anlatmış. Gördüğü ilgiden memnun kalmış. Daha sonra bir yılan balığının kılavuzluğunda Cebelitarık Boğazı’nı geçip, Atlas Okyanusu’na giriş yapmış.
Dev hamsi, yılan balığı ile birlikte, önce kuzeye doğru uzun süre gitmiş. İzlanda yakınlarına kadar gelmişler ama giderek soğuyan hava onları caydırmış. Ters yüz edip geri dönerek, Brezilya kıyılarına sokulmuşlar. Daha sonra güneydoğuya doğru yüzerek, Afrika’yı dolanıp, doğuya ilerlemişler ve Avustralya’ya ulaşmışlar. Dilden dile, gönülden gönüle dev hamsi adı ulaşmış ve dünya denizlerinde ünü giderek yayılmış. O, şöhret basamaklarını hızla tırmanmış.

On yıl sonra: İnsanlar arasında en çok tanınan kimmiş? Dünyada yaşayan yedi milyar insan varmış. Bu kadar insanın tanıdığı bir kişi olamazmış. Dünya denizlerinde yaşayan yüz milyardan fazla canlının hepsinin tanıdığı varmış ve o da, dev hamsiymiş.
Okyanusa çıkalı beri aradan on yıl geçmiş ve dev hamsi on yaşına girmiş. Hamsiler, en çok dört yıl yaşarmış. Hamsi yine hamsi ama boyutları arttığı için, yaşam süresi uzamış. Dünyada insan dışındaki canlı varlıklar arasında yaşam süresi açısından şöyle bir kural varmış: Genelde küçük canlılar az, büyük canlılar çok yaşarmış. Yirmi santimetrelik hamsi dört yıl yaşarsa, yirmi metrelik hamsi kırk yıl yaşarmış. Bu bir doğru orantıymış. Balinalar ortalama kırk yıl yaşadığına göre, hamsi balinası da varsın kırk yıl yaşasınmış.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım

Bu konuyu yazdır

  Ben Mustafa Kemal'in Askeriyim - Serdar Yıldırım
Yazar: Serdar50 - 28-06-2024, 07:46 PM - Forum: Yazarlar / Şiirler - Yorum Yok

BEN MUSTAFA KEMAL'İN ASKERİYİM
Bundan kısa bir zaman önce
Marmara kıyısındaki bir villada
Sosyetenin katıldığı bir davete
Mutlaka bekleniyorsun diyerek çağırılmıştım.
*        *        *        *        *
Davete birkaç dakika geç geldim
Benden sonra gelen çok oldu
Serdar Yıldırım gelmiş dediler
Davetliler bunu alkışlarla karşıladı.
*        *        *        *        *
Yemekler yendi, içkiler içildi
Ayran içen davetli çoğunluktaydı
Hayalle gerçek birbirine karıştı
Gerçek sanılan hayal odak noktasıydı.
*        *        *        *        *
Çeşitli konular tartışıldı, geçti
Atatürkçülük denildi, Türkçülük denildi
Adem ile Havva Türk'tür denildi
Bu fikre karşı çıkan olmadı.
*        *        *        *        *
İnsanoğlu Türk olarak yaratıldı
İnsanlığın başlangıcı Türk'e dayanır
Türklüğü kabul etmeyenler de Türk'tür
Onların damarında az da olsa Türk kanı dolaşır.
*        *        *        *        *
Türk en yücedir, en güçlüdür
Türk'ün adı evrenseldir
Dünya tarihi Türk'le başlar
Türk'ün olmadığı yerde tarih olmaz.

Yazan: Serdar Yıldırım


------------------------------------------

SONSUZLUK ÖZLEMİ
Ağaçta kırık bir dal
Denizde insansız bir sal
Düştüğün gereksiz bir hal
Ben demezsen olduğun yerde kal.
*                *                *                *
Ben her zaman ben derim
İnandığım yolda giderim
Gündüze ayak izimi bırakırım
Gece gölgemi takip ederim.
*                *                *                *
Ben istersem yırtarım karanlığı
Yanlışı doğruya çeviririm
Doğru gözümün önündeyken
Mum ışığında önder aramam.
*                *                *                *
Ben istersem yırtarım gökyüzünü
Gezegenleri üst üste dizerim
Her gezegene adını yazarım
Uzayı,  Mustafa Kemal Atatürk ile aydınlatırım.
*                *                *                *
Ben istersem yırtarım denizleri
Dalgalara son veririm
Dünya denizlerinde bulunan her damla suya
Mustafa Kemal Atatürk yazarım.
*                *                *                *
Önder benim için, birdir
Mustafa Kemal Atatürk'tür
Fikir ve düşünce bakımından
İnsanlığın zirvesindedir.

SON

---------------------------------------

ATATÜRK ZİRVEDE YALNIZ
Yüz yıldır
Zirvedeki yerinde yalnız
Yüz yıldır
Ulaşılması imkansız
Yüz yıldır
Zirvede bekliyor, birisini
O birisi otuz yıldır
Zirveye çıkmak istiyor
O birisi otuz yıldır
İnsanlıktan uzak
O birisi özlem dolu
Umutla, zirve yolunda
Sarp ve yalçın kayalıklar
Geçit vermiyor
Zirvedeki tek başına
Yanına gidilemiyor.
*        *        *        *
Zirveye ulaşmayı
Hayallerine bile sığdıramayanlar
Yamaçlardan zirveye bakarak
Zirvede kimse yok diyorlar.
Ben diyorum ki,
Hayır, zirve dolu
Orada Mustafa Kemal Atatürk var
O'nu sevmelisin, saygı duymalısın
Yaşamını O'na borçlusun.
*        *        *        *
Kötü mü etti düşmanlarla savaşmakla
Kötü mü etti Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmakla
Kötü mü etti tarihe ismini
Altın harflerle yazdırmakla.
*        *        *        *
Sen bu tarih olayında nerelerdesin?
Çözülemez bir bilmecesin
Yabancılar bile kabul ederken
Gerçekleri kabul etmeyensin.     
Atatürk benim önderim
Liderim demeyensin
Atatürk'ün mirasını yiyenlerdensin.
*        *        *        *
Atatürk hakkında araştırma yap
Gerçekleri kabul et
Atatürkçü ol
Atatürkçüysen
Daha fazla Atatürkçü ol
*        *        *        *
Benim çıkmaya çalıştığım zirve yolunda
Beni geride bırakacağına inandıklarımdansın
Milyonlarca yıl sürecek hayat yolunda
Atatürk'ün en büyük savunucusu olacaklardansın.

SON


----------------------------------------  

EVRENİN OLUŞMASI
Evren, bir milyar yılda bir kere
Değişime uğrar
Her değişim yeni evrenleri
Gün yüzüne çıkarır.
*        *        *        *
Bu oluşum süregelir
Değişim gerçekleşir
Trilyonlarca yıldır
Yüz milyarlarca evren oluşur.
*        *        *        *
Dünya dışı yaşam formları
Bizi ziyarete gelir
Bunlar bizim
Gelecekteki torunlarımızdır.
*        *        *        *
Bu uzaylılara
Neden dünyayı terk ettiniz
Diye sorulduğunda:
O zamanın yöneticileri,
Dünyayı yaşanmaz hale getirdi, demiştir.
*        *        *        *
Geride kalanlar, mağaralara döndü
İnsan neslinin devamı için, ömür törpüledi
Aradan yüzyıllar geçti
Piramitler, zigguratlar yapıldı
Gelecek nesillere anı bırakıldı.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım

Bu konuyu yazdır

  Atatürk Yıldız Olmuş - Serdar Yıldırım
Yazar: Serdar50 - 14-06-2024, 09:36 PM - Forum: Yazarlar / Şiirler - Yorumlar (1)

ATATÜRK YILDIZ OLMUŞ
Atatürk yıldız olmuş
Anadolu'yu aydınlatan
Atatürk yıldız olmuş
Dünya'yı aydınlatan.
*        *        *        *
Çok büyük ve görkemli
Eşine rastlanmayan
Bir rakibi olmayan
Can üstüne can katan.
*        *        *        *
Atatürk yıldız olmuş
Yüreği sevgi dolu
Atatürk yıldız olmuş
Beyni insanı seven.
*        *        *        *
Fetihe yanlış diyen
Milletleri kollayan
Çağ üstüne çağ atlayan
Atatürk yıldız olmuş.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım

-----------------------------------


YILDIZLAR SÖNMEZ
Yıldızlar sönmez
Atatürk bitmez
Sen unutulursun
Atatürk unutulmaz.
*        *        *        *
Atatürk vatan sevdasındaydı
Çok seviyordu vatanını
Saldıran düşmana karşı koydu
Düşmanla savaştı, onu yendi.
*        *        *        *
Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran
Atatürk'ü neden sevmiyorsun?
Bir ömür bağışladığı için mi,
O'nu kabul etmiyorsun?
*        *        *        *
Yanlışa düşme bundan sonra
Atatürk'ü önder kabul et
Çağdaş uygarlık yolunda
Bir adım da sen at.

SON


-----------------------------------


BOMBA YAĞMURU ALTINDA
Bomba yağmuru altında
Sürdürmek yaşamını
Sonsuzluk ölçüsünde
Ortaya koymak canını.
*        *        *        *
Ne varsa insanların korktuğu
Bir torbaya doldurup
Atmak Çanakkale'nin
Söz dinlemez sularına.
*        *        *        *
Kışlar sert geçer boğazda
1.5 yıl Çanakkale'de
İngiliz, fransız savaş gemilerinin
Ömür törpüsü bombalarının
Katlettiği güzelim askerlerin.
*        *        *        *
Bunlar binlerce, on binlerce
Anadolu için, genç nesiller için,
Vazgeçtiler yaşamlarından
Çocukları ve torunları
Özgür ve bağımsız yaşasın diye.
*        *        *        *
Ey yeni neslin
Özgür ve bağımsız insanı
Çanakkale'de senin için,
Feda ettiler yaşamlarını
Sen bağırarak söylesene
Özgürlük türküsünü.

SON


-----------------------------------------


SÜPER KUPA FİNALİ
Çok iyi vurdular topa
Elediler takımları
Hedefleri Süper Kupa
Hak ettiler alkışları.
*        *        *        *
İsimleri FB.  GS.
Seyirciler maça gelse
Futbolcular sahaya çıksa
Açılsa  Atatürk pankartları.
*        *        *        *
İstiklal Marşı okunsa
Stada coşku dolsa
Seyirciler bir coşsa
Ne dert kalır ne korku.
*        *        *        *
Bütün bunlar olmadı
Takımlar sahaya çıkmadı
Maç oynanmadı
Türkiye'ye dönüldü.
*        *        *        *
İstiklal Marşı yasak
Atatürk pankartı yasak
Ey Arabistan, Arabistan
Şu yasaklardan bir kurtulsan.

SON

Yazan: Serdar Yıldırım

Bu konuyu yazdır

  Merhaba. Ben Serdar Yıldırım
Yazar: Serdar50 - 14-06-2024, 09:29 PM - Forum: Tanışma - Yorum Yok

SERDAR YILDIRIM'IN HAYAT HİKAYESİ
1959 yılında İnegöl' de doğdum. İlk, orta ve lise 2’yi İnegöl' de okudum. Lise 1 e giderken okulda düzenlenen şiir yarışmasında ilk 10 a giremedim ama edebiyat dünyasına giriş yapmış oldum. Şiir yazmaya devam ettim. Yazarların şiirlerini inceledim. Kelime dağarcığım gelişsin diye sözlük ve imla kılavuzu kitaplarını okudum. 1975 yılında Bursa’ya taşındık. Lise 3 ü Bursa Atatürk Lisesi’nde okudum.
Liseden sonra, İstanbul Mühendislik Mimarlık Fakültesi’ni kazandım. 1978 yılı çok olaylar oluyordu. Evden gidersen, para göndermeyiz, dediler. 1980 yılı eylül ayında ben askerdeydim.
Askerden geldikten sonra Bursa'ya bağlı Demirtaş Kasabası yolunda Yeyma Çiftliği vardı. Ben orada tek tekerlekli el arabasıyla kütük taşırdım. Daha sonra bir yılı aşkın bir süre iş aradım ve 1982 yılı mart ayında kırtasiye dükkanı açtım.

Aradan bir yıl geçmişti. Bir gün dükkanıma mal almak için, Dünya Dağıtım'a gitmiştim. Dünya Dağıtım'ın üst katı çeşitli kırtasiye malzemeleriyle doluydu. Buradan kutuyla silgiler, kalemler, boyalar aldım. Daha sonra alt kattaki kitap bölümüne indim. Sağa bakındım, sola bakındım, her yer kitap doluydu. Yeni taşındığım dükkanda hangi kitapların satışı daha uygun olur diye düşünüyor ve bir türlü karar veremiyordum. Dünya Dağıtım'ın dört ortağı vardı. Bu ortaklardan birisi, üstü kitaplarla dolu bir masanın yanındaki sandalyede oturuyordu. Ben yanından geçerken: Serdar, biraz gelir misin? dedi. Ben yanına gidince ayağa kalktı ve masanın üstünden bir takım kitaplar seçmeye başladı. Daha sonra bana verdiği dört kitap şunlardı:

Linç ( Roman ) Kerim Korcan
Başlayan Kavga ( Roman ) Hasan Kıyafet
Radar ( Hikaye ) Hasan Kıyafet
Köydeki Keklikler ( Hikaye ) Nusret Ertürk
O adam, şu unutulmaz sözleri de söyledi:
" Bak Serdar, bu kitapları sana parasız veriyorum. Bunlarda yazılanları iyice oku, öğren. Hem sana hem de başkalarına çok faydası olacaktır. "
Ben Linç romanını yıllar içinde dokuz kere okudum. Diğerlerini dörder kere okudum.
Çocukluğumda bizim evin oldukça büyük bahçesinde tek katlı bir evimiz daha vardı. Bu evin bir odası ve yanında odunluk vardı. O odadaki dolabın içinde tahtadan bir sandık vardı. Bu sandıkta çocuklar için, eskiden kalmış hikaye ve masal kitapları bulunuyordu. Bazılarının isimlerini hatırlıyorum. Para Buldum Yaşasın, Sinema Dağıldı, Akkavak Kızı. Ayrıca Pedagoji kitabı vardı. Ben o pedagoji kitabını sekiz yaşımdan on altı yaşıma, biz Bursa'ya taşınana kadar, pek çok defa okudum.

1984 yılında kendimi anlattığım Simitçi Çocuk isimli ilk hikayemi yazdım. Daha sonraki 4 yıl sadece şiir yazdım. Aslında hikaye yazmak istiyordum ama pek çok defa denememe karşın, bu mümkün olmadı. Önünde kağıt, elinde kalem 1 saat, 2 saat öylece beklemek ve hiç bir şey yazamamak korkunç zordur. 1988 yılında gerçek anlamda hikayeler ve masallar yazmaya başladım. O yıl ağustos ayında Korkak Tavşan' ı yazdım. Sonra Ot Yiyen Kaplan, Zavallı Çoban, Keloğlan İle Nasreddin Hoca.

1994-95-96 yıllarında İstanbul'a gittim. Yayınevleriyle konuştum. Hikayelerimi okudular. Çok beğenenler çıktı. Yayınevleri hikayeleri kaderine terk etti. İstanbul Cağaloğlu'ndaki bir yayınevi sahibi, hikayelerimi okuyup, çok beğendi ve bunları sen mi yazdın, diye sordu.
Evet, ben yazdım, deyince, senin adın ne, diye sordu. Ben de, benim adım Serdar Yıldırım, dedim.
Yayınevi sahibi, Türk'sün değil mi? deyince, ben de, evet Türk'üm, dedim.
Adın George veya Mark olsaydı, İngiliz veya Fransız olsaydın, ben bu hikayeleri basardım. Adın Serdar Yıldırım ve ne yazık ki Türk'sün. Ben bu hikayeleri basmam, arkadaş, dedi ve hikayelerimi bana geri verdi.

1997 yılında Ayla ile evlendim. İki yıl sonra oğlum Serkan dünyaya geldi. Radyo Press'te 1.5 yıl ve Radyo Sözde 4 ay Mini Mini Büyüklere isimli çocuk programını hazırlayıp sundum. Söz Gazetesi'nde çocuk sayfası hazırladım. Cumartesi ve pazar sabahları 9-11 arası program yapardım. Radyo Söz'e giriş için sözleşme yaparken, istenen ücret bölümünü boş bırakmıştım. Paraya benim de ihtiyacım vardı ama bu işten para kazanmak istemiyordum. Radyonun sahibi Şükrü Bey, nasıl para istemez, böyle insanlar kaldı mı ya dünyada? diye bağırmış. Ertesi gün benimle tanıştı. Para istememişsin, dedi. Ne yapayım, ben böyleyim, dedim. Radyo Press'te de para almazdım, deyince cumartesi sabahı gel başla, dedi.

14 Haziran 2006 tarihinde İnternet'te hikaye, masal ve şiirlerim okunmaya başladı.

NAZIM HİKMET VE AZİZ NESİN’İN ESERLERİNİ ÇEVİRDİ - Milliyet Gazetesi
Cemal Durmuş, Aziz Nesin’in Suriye’de çok iyi tanındığını ve 30’a yakın kitabının Arapçaya çevrildiğini kaydetti. Kendisinin de Aziz Nesin’in bazı öykülerini, Nazım Hikmet’in şiirlerinin bir kısmını Arapçaya çevirdiğini anlatan Durmuş "Yaşar Kemal’in kitaplarını çevirmeyi çok istiyorum. Ancak telif bedelleri nedeniyle çeviremedim" dedi.
Arap dünyasında Türk dizileri furyasının "Çemberimde Gül Oya" adlı diziyle başladığını belirten Durmuş, "İki Aile", "Bıçak Sırtı", "Kaybolan Yıllar" ve "Asi" adlı dizilerinin yanı sıra "Hemşo" filmi ile "Eve Giden Yol" filminin senaryosunu tercüme ettiğini söyledi.

2008 yılının yaz aylarıydı. Suriye'li bir yazar ve yayıncının ( Cemal Durmuş ) benim hikayelerimden haberi oluyor ve benim de üyesi olduğum ve eserlerimin okunduğu bir eğitim sitesine üye olup bana özel mesaj yazıyor. Hikayelerimi çok beğendiğini ve kitap olarak yayımlamak istediğini yazıyor. Karşılıklı birkaç mesajlaşmadan sonra ben teklifi kabul ettim ve 30 tane hikayemi gönderdim. Sadece bir isteğimin olduğunu, hikayelerin altında  Yazan: Serdar Yıldırım yazmasını istedim. Bu isteğim kabul gördü ve son iki gün içinde iki tane hikayemi Arapça'ya çevirdiğini yazdı. Daha sonraki gün benden kitap için önsöz yazmamı istedi. Ben gönderdiğim e-mail'de, Suriye'li çocuklar için mi önsöz yazacağım, dedim. Hayır, dedi, bütün Arap çocukları için önsöz yazacaksın. Kitap, Arap memleketlerinin hepsine gönderilecekmiş. Ben de ertesi gün önsözü yazıp gönderdim. Bana gönderilen son mesaj, kitaplar çıkınca mutlaka haber verileceği şeklindeydi.
Aradan aylar geçti. Ben Suriyeli yazar ve yayıncıya bir e-mail yazdım ve kitabın yayınlanıp yayınlanmadığını sordum ama bir cevap alamadım. O günlerde bana site hazırlayan bilgisayar şirketindeki gençlere olayı anlattığımda ilk tepkiler gelmekte gecikmedi: Abi, onlar çoktan kitabı yayınlayıp parasını almışlardır, dediler.
Benim parasında gözüm yok ama kitap çıktıysa bir haber vermek gerekmez miydi? Bir posta kutusu ayarlayıp, ücreti neyse ödeyip, bir tane almak isterdim.

25 yıl kırtasiyecilik yaptım. Hep çocuklarla beraberdim. Onları her zaman kendine özel, değerli birer varlık olarak kabul ettim. Ben çocukları başıma taç yaptıkça, onlar beni baş tacı yaptılar. Ekmek paramı çocuklardan kazandım. Her biri birer cevher olan sevgili çocuklar için, bir şeyler yapmak, faydalı olmak istedim. Bunun bir yolu olmalıydı. O yolu aradım ve sonunda buldum. Onlar için, iyilikleri anlatan, maceralı hikaye ve masallar yazmak istedim ve yazdım da. Yazdıklarımı, çocuklar kadar büyükler de çok beğendiler.
2011 yılında Sıradışı yayınları 10 tane hikayemi büyük boy olarak hazırladı ve okuyucunun ilgisine sundu. Şimdilerde internet sitelerinde kalmadı. O yıl kasım ayında İstanbul kitap fuarında okuyuculara kitaplarımı imzaladım. Çocuklar bana sarıldılar, resim çektirdiler. Bu kitap fuarı benim katıldığım ilk ve tek fuardır.

Bu konuyu yazdır


Hakkımızda.
Bu Sitede Bahisseverlerin Bilgi Alışverişi Yapması ve Kendilerine Eğlenceli bir Zemin Hazırlaması Maksadıyla Kurulmuş Bahis Platforum Web Sitesidir. Web Sitemizde T.C.K Hüküm ve Yönetmeliklerine göre TÜM ÜYELERİMİZ Yaptıkları Paylaşımlardan Kendileri Sorumludur..!! ©